14 Temmuz 2014 Pazartesi

Bir doktor kanser olursa... (Dr. Aydemir Yalman’ın kaleme aldığı son yazısıdır…)


Endoskopik olarak yapılan dördüncü nazal polipektomi ameliyatımdan sonra KBB doktorum arayarak patolojiden bildirilen sonucun iyi olmadığını, konunun önemli olduğunu ve daha iyi bir patoloji laboratuvarında! tekrar değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Ben olayın şokunu atlatamadan, kliniğimizin uzmanları hemen parçaları çok iyi bilinen bir patoloji laboratuvarına götürmüşlerdi bile. Olası iyi bir sonuç beklentisi ile geçen üç günün sonunda e-posta ile gelen patoloji raporu gerçeği yüzüme çarptı: Sol nazal kavitede invaziv skuamöz hücreli karsinom; orta derecede diferansiye.
Önce klinikten uzaklaşıp bir kafeye gittim tek başıma. Ne yapacağımı düşünmeye çalıştım uzun bir süre. Beynimin içinde uğuldayan “bu andan sonrası yok” düşüncesi sağlıklı karar vermemi engelliyor ve gözümün önüne sürekli olarak bugüne kadar yaşadığım hayat geliyordu. Kırk yıllık hekimdim. Anatomi, patolojik anatomi okumuştum ve oradan edindiğim bilgiler sonumun pek hayırlı olmayacağını söylüyordu.
Soru: Bir doktor olarak ben bu kadar yıkıldıysam, normal bir vatandaş böyle bir tanı ile yüzyüze geldiğinde neler yaşar acaba?
Doktorluk refleksi ile hemen ağ ortamına girip bu konudaki bilgileri araştırmaya başladım. Tüylerim diken diken olarak okuduğum pek çok yazıdan özetlediğim bilgiler şöyle : “Sinonazal tümörler tüm habis tümörlerin % 1’den azını oluştururlarmış. Bu habis tümörlerin % 70-80’i skuamöz hücreli karsinom olup kaynaklandığı yer de, sıklık sırasiyle maksiller sinüs (% 50-70), nazal kavite (% 15-30) ve etmoid sinüsler (% 10-20) imiş. Skuamöz hücreli karsinomların tedavisinde cerrahi spektrum basit endoskopik eksizyondan orbital ekzantarasyon, radikal maksillektomi ve kraniyofasiyal rezeksiyona kadar uzanıyor. Cerrahinin tipi tümörün yayılımına ve tutulan yapılara göre belirleniyor. Tedavide, radyoterapi cerrahiden önce de sonra da uygulanabiliyor. Sıralamada bazı değişiklikler olsa da radyoterapi + cerrahiyi içeren kombine tedavi en iyi sağkalımı sağlıyor. Skuamöz hücreli karsinomlarda kemoterapinin yerinin tartışmalı olduğu söyleniyor. Cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi kullanımına rağmen sonuçlar, özellikle de ilerlemiş lezyonlarda yüz güldürücü sonuç vermiyormuş. Bir yazara göre, 1980’den 2003 yılına kadar yirmiden fazla hastayı kapsayan serilere bakıldığında, radyoterapi için 5 yıllık sağkalım % 0-39 (ortalama % 23), cerrahi + radyoterapi için sağkalım % 35-64 (ortalama % 44) olarak bulunmuş. Ancak, geç tanı hastalarda tedavilerin başarı oranını düşürmektedir.”
Ben bu ruhsal fırtınaları yaşarken klinik arkadaşlarım İstanbul’un büyük üniversite hastanelerinden birindeki KBB onkolojisi ile uğraşan bir doktordan randevu almışlar bile. MRG tetkiki yaptırıp doktora gittim. Doktorum filmlere baktı, kısaca endoskop ile muayene etti, ameliyat olmam gerektiğini ve ertesi günü beni tümör konseyine çıkaracağını söyledi. Ertesi günü konseyin yapıldığı yere gittiğimde bir kez daha yıkıldım. Kapıda sıra bekleyenler ya trakeostomili ya ağzı-burnu ameliyatlı ya da felçli ve bedbin yüzlü insanlardı. İçeri çağrıldığımda orada bulunan hiç bir doktor bırakın geçmiş olsun demeyi, yüzüme dahi bakmadı. Doktorum filmleri negatoskopa yerleştirdi, herkes büyük bir dikkatle onları izledi ve ameliyatın ne derece radikal yapılacağı konusunda karar verdiler. En son olarak da radyasyon onkoloğu olduğunu sandığım hoca, o bölgeye radyasyon verebileceğini, ama gözün zarar görme şansının yüksek olduğunu söyledi. Hakkımda bu kararlar alınıp, elime anestezi muayene kağıdı tutuşturulana kadar donmuş bir şekilde olanları izliyordum. Son bir gayretle kuruyan boğazımdan hırıltı şeklinde çıkan sesle doktoruma bu radikal girişimin 5 yıllık sağkalıma ne kadar etkisi olabileceğini sordum. Filmlerimi elime sıkıştırıp, diğer hastayı çağırırken yaklaşık % 40-45 dedi.
Soru: Bırakın kanser olmasını, her hangi bir hastaya yukarıda belirttiğim şekilde davranıldığında o kişinin neler hissettiğini düşünen kaç doktor vardır?
Patoloji raporumu aldıktan sonraki dört gün içinde yaşadıklarımı kısaca özetlemeye çalıştım. Zaten başıma gelenlerin şokunu yaşarken, bir de hastalanan doktor olarak ne kadar değersiz olduğumu düşünüyordum. Oysa onkoloji ile uğraşan doktorların ve sağlık çalışanlarının söyledikleri ilk söz, bu hastalıkta moral motivasyonun çok önemli olduğu değil midir?
Ertesi gün, büyük özel bir sağlık kuruluşunda KBB onkolojisi ile uğraşan bir diğer doktora muayeneye gittim. KBB doktoru ve radyasyon onkoloğu yapabileceklerini ve olası sonuçlarını etraflıca anlattılar. Bana seçenekler sundular, hangi tedavinin ne gibi etkileri olabileceğini, başarının olabileceğini de olamayabileceğini de açık açık izah ettiler. Sonuçta, 33 seans radyoterapi ve adjuvan tedavi olarak da 6 seans kemoterapi uygulanmasına birlikte karar verdik. Altını çizerek söylüyorum; ne şekilde tedavi alacağım kararına ben de katıldım. Yani, kaderim yine benim ellerimde idi ve kendim için verilen karar benim de katıldığım bir karardı. Onkoloji ile uğraşan doktorların ve sağlık çalışanlarının söyledikleri ilk söz, bu hastalıkta moral motivasyonun çok önemli olduğu sözü gerçekleşmişti nihayet.
Soru: Sağlık sektöründe kurumlar arasındaki farkın siyahla beyaz arasındaki kadar keskin olduğunu herkes biliyor, ama doktorlar arasındaki farkın da bu kadar keskin olduğunu kaç kişi biliyor?
Uzun, upuzun bir tedavi süreci. Radyoterapi, masum gibi görünse de, insanı oldukça yoran, bazı duyularını ortadan kaldıran oldukça zor bir tedavi. Haftada bir kez verilen o hafif denen kemoterapi insanı üç gün elden ayaktan düşürüyor. İştah bozuluyor, sürekli bir bulantı, ağızda tat yokluğu vs. Bunların yanında, kan değerlerinin düşmemesi için iyi beslenmek de gerekiyor. Tam bir paradoks. Tüm bunlara dayanabilmeyi sağlayan bir tek güç var: Umut! Bu yan etkiler geçecek, tümör de gidecek, iyi olacağım… Bu arada tribündekilerin tezahüratlarını unutmamak gerekir. Arayan tüm yakınlarım, dostlarım güçlü olduğumu, iyi bir insan olduğumu ve Allah’ın izniyle bu illeti yeneceğimi söylüyorlardı sürekli olarak. Doğaldır ki bu insanlar başka ne diyebilirler?
Soru: Hastaya, hele de bir kanser hastasına, üstüne üstlük doktor olan bir kanser hastasına nasıl geçmiş olsun diyebileceğinizi hiç düşündünüz mü?
Yüreklendirmeye çalışan tezahüratlar, tedaviler, umut ve moral motivasyonu artırmak için gösterilen çabalar… Somatik olarak savaş veren, yıpranan vücut ile uğraşılıyor hep kanser tedavilerinde. İnsan yapısının sadece somatik bir yapı olmadığını, bir beyni, çeşitli duyuları, kısacası bir ruhu olduğu hep gözardı ediliyor. Yaşanan savaş çok ilginç; tedavi-bedensel yıkıntı, iyileşme umudu-başarısızlık korkusu, motivasyon arzusu-güçsüz, saçsız adama acıyarak bakan gözler, yürürken dengesizlik, ellerde uyuşukluk, ağızda mukozit, ishal veya kabızlık, vs., vs.
Soru: Tüm bu somatik yaşanmışlıkların duyuları nasıl etkilediğini, beyni ne kadar zorladığını, o kişiyi ruhen ne derece yaraladığını, kanser hastalarına mutlaka psikoterapi uygulanması gerektiğini, hatta daha ileri süreçlerde psikiyatrik yardım da verilmesinin uygun olacağını düşünen kaç onkolog vardır acaba?
İlk tedavim biraz iyileşme sağlasa da tam başarılı olmadı. Ardından beş seans “CyberKnife” denen daha güçlü ve daha lokalize etki edebilen bir tedavi aldım. Kısaca CyberKnife, tüm vücutta milimetreden daha hassas doğrulukla kanser tedavisi yapmak için tasarlanmış dünyadaki ilk ve tek robotik radyocerrahi sistemi olarak biliniyor. Bu sistem sayesinde radyasyon demetleri odaksal olarak kullanılarak, beyin ve vücuttaki kanserli bölgeler yüksek dozlarla tedavi edilebiliyor.
Sonuç yine beklenenden uzaktı. Bir yıl geçmişti ve ben yine aynı yerde, aynı endişelerle ve daha da yıpranmış bir vücut ve ruhla kemoterapi tedavisi alacağımı öğrendim. Kızdığımı belli etmiyordum ama, artık tezahüratlar da inandırıcılığını kaybetmiş, hatta bazen de sinirlendirmeye başlamıştı. Umutlar tükeniyor, beklentiler sonuçlanmıyordu bir türlü ve hala hiç kimse duygularımın, ruhumun ne halde olduğunu sormuyordu.
Yirmibir gün arayla 6 seans üçlü (cisplatin+taksotel+5FLU) kemoterapiye başladık. Bu kemoterapi denen bence sözde tedavi, insanı insanlığından çıkarıyor. Dostlarınız yalnızca yataklar ve yastıklar oluyor, onlardan uzaklaşamıyorsunuz, hep yatmak hep uyumak istiyorsunuz. Bu savaşta da yukarıda saydıklarımı misli ile yaşadım. İlave olarak beşinci seanstan sonra DVT (derin ven trombozu) oldum, altıncı seanstan sonra da pulmoner emboli geçirip dört gün yoğun bakımda yattım. Bu arada, hala hiç kimse duygularımın, ruhumun ne halde olduğunu sormuyor. O PET (pozitron emisyon tomografi) denen sevimsiz tetkik yine yapıldı ve sonuç hala başlangıç noktasındaki durumum. Tümör konseyi yine toplandı, artık tıbben yapacak bir şey olmadığı, radikal bir cerrahi ile belki sağkalımda % 5’lik bir artış olabileceği, buna karşılık yaşam kalitemin çok düşeceği söylendi. Seçim bana aitti, ailem bile kararı bana bıraktı. Ben de kararımı verdim; gittiği yere kadar savaşacaktım.
İşte burada şans yüzüme güldü Prof. Dr. bir sınıf arkadaşım yaşadıklarımın travması ve bundan sonra yaşayacaklarım için psikolojik destek isteyip istemediğimi sordu. Hemen kabul ettim ve üç aydır haftada bir gün ilgi alanı kanser hastalarına psikoterapi olan psikoloğumdan destek alıyorum. Ne kadar rahat ve güçlü olduğumu anlatamam, Cumartesi gününün gelmesini dört gözle bekliyorum hafta boyunca. Her şeyimi anlatabiliyorum, bazen ailemi de seanslara dahil ediyor…
Halen zorluklarla boğuşuyorum, korkularım oluyor, ağrılarım oluyor, umutlanıyorum ardından yıkılıyorum, sosyal hayattan uzaklaştım. Son üç aydır psikoloğuma yaslanarak yaşadığım bu zorlu süreç bana çok önemli şeyler öğretti. Özetleyecek olursam;
  1. Bir hekimin önce bir hasta olarak bir doktora başvurmasını, sonra da hasta yakını olarak hastanede bulunmasının önemini bir kez daha anladım. Böylece yapılan davranış hatalarını yaşayarak gözlemleyebilir.
  2. Bir hekimin hastasına, hele de kanser hastasına daha duyarlı yaklaşması gerektiğine inandım.
  3. Her hastanın bir birey, bir insan olduğunun asla unutulmaması, en azından kendisiyle konuşurken yüzüne bakılması ve yazılı onam için yapılan bilgilendirmelerin gerçek anlamına uygun yapılması gerektiğine inandım. Çünkü, doktor olmama rağmen kemoterapinin yapacakları açık açık anlatılmadığı için ilk tedaviden sonra panik atak geçirdim.
  4. Başta kanser hastaları olmak üzere, eğer mümkünse tüm hastalara psikolojik destek sağlanmasının çok önemli olduğunu anladım. Basit bir örnek verecek olursam; yazmaya başladığımda yaşadığım olayları tekrar hatırlamak beni çok rahatsız etti. Ama psikoloğum bunu yapabileceğimi defalarca söyleyerek beni yüreklendirdi ve sizlerle hastalık sürecimi paylaşabildim.


Not:  İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 1971 yılı mezunlarından, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şef Yardımcısı, UEÇG üyesi Dr. Aydemir Yalman vefat etmiştir, nur içinde uyusun... 

20 Kasım 2013 Çarşamba

Prof.Dr.Esat ORHON' dan Hangisi yararlı, Hangisi zararlı ?

SPOR SAĞLIĞA ZARARLIDIR
1. Sizi kan ter içinde ve nefes nefese bırakan her türlü spor sağlığınıza
zararlıdır.
2. Eklem, kas, kalp ve akciğerinizi zorlayan her türlü spor bu önermenin
içindedir.
3. Travmatik sporları saymıyorum bile...
TEMPOLU YÜRÜYÜŞ SAĞLIĞA YARARLIDIR
1. Haftada 3 kez en az 45 dakika yapılan tempolu yürüyüş sağlığınıza
yararlıdır.
Bu konuda sıkça sorulan sorular:
S: Tempolu yürüyüş nedir ?
C: Yanınızdakiyle sohbet edebileceğiniz maksimum hızdaki yürüyüştür.
Tıknefes olacak kadar hızlı yürüyüş değildir, tıngır mıngır vitrin gezer
gibi yürüyüş de değildir.
S: Ben bütün gün zaten koşturuyorum, bu yetmez mi ?
C: Ne alakası var? Tempolu yürüyüş demek, lastik ayakkabılarınızı ve
eşofmanınızı giyip, sadece yürüyüş için ayrılmış zaman diliminde yapılan
yürüyüş demektir. Sadece yürüyüşe ayrılan zaman, aynı zamanda kafanızı
boşaltacak ve stresinizi giderecektir. En önemli yararlarından birisi, yani
"kendinize karşı görevinizi yapmış olmanın" huzuru da buna eklenecektir.
SİGARA
1. Sigara sağlığa zararlıdır.
2. Ancak, eğer dozunda içmesini biliyorsanız yarar sağlayabilir. Sigara
içenlerin kalbini besleyen koroner damarlar daralmaya başlayacağından, erken
yaşlarda kollateral by-pass damarları oluşur. Böylece kalp krizinden geberip
gitme özgürlüğünüzü yine kullanmış olursunuz ancak bir farkla; Hayatında hiç
sigara içmemiş birisi ilk kalp krizinden ölürken, dozunda sigara içmiş
olanları kollateral damarlar hiç değilse ilk kalp krizinde ölüm riskinden
kurtarabilir. Kurtarır demiyorum, kurtarabilir. Örnek mi ? "Halı sahada maç
yapan 25 yaşındaki genç, kalp krizi geçirerek öldü". İşte bu cümle, hiç
sigara içmemiş birisinin gazete üçüncü sayfasına geçecek ölüm haberidir.
3. Burada yazdıklarıma burun kıvıranlar, Sigara başlığı altındaki birinci
maddeyi tekrar okuyacaklardır.
ALKOL VE KIRMIZI SEBZELER, MEYVELER
1. Alkolün küpüne düşmezseniz, dozunda bırakırsanız yararlı olabilir. Burada
sadece kırmızı şarabı kastettiğimi iyi anlayın. Rakının sağlığa yararı henüz
tespit edilmemiştir. Sanıldığının aksine, anti-depresan dahi değildir.
2. Yararlı olan tek alkol, günde tek bir kadeh kırmızı şarap olup,
anti-oksidan ve kan sulandırıcıdır.
3. "Kırmızı" sağlığa yararlıdır.
4. Siyah üzüm, kara lahana, havuç, turp gibi kırmızı ve koyu renkli meyve ve
sebzeler sağlığa yararlıdır. En yararlısı, kara lahanadır.
VİTAMİNLER VE ASPİRİN
1. A, B, C, D, E ve K vitaminleri alanlarla almayanlar arasında sadece
takıntı farkı vardır. Önerenlerin ve reklamını yapanların firma
bağlantılarını araştırınız. Alıp da kendinizi iyi hissediyorsanız en azından
şunu bilin, zararlı bir şey yapmıyorsunuz, almaya devam edebilirsiniz, ama
büyük bir yarar da beklemeyin.
ORTHOREXİA - SAĞLIKLI YEMEK YEME TAKINTISI
1. Sağlıklı yemek yeme takıntısı, yani ortoreksi zararlıdır.
2. Yediklerinin sağlıklı olduğuna hastalık derecesinde kafayı takanlar, her
lokmada kalori sayanlar, bir gün önce aşırı yediği için takip eden günlerde
kendine diyet eziyeti yapanlar, kendilerine pek bir yarar sağlamayacağı
gibi, ruh kanseri adayı olurlar.
3. Tereyağlı döner yediği için kendini suçlu hissedip yanında diyet kola
içenlere gülmeyiniz, kızmayınız, sadece üzülünüz. Onların ruhsal desteğe
ihtiyaçları vardır.
MEDİKAL SPA VE PARAMEDİKAL BOMBARDIMAN
1. Reklamı ve tanıtımı yapılan her türlü para-medikal uygulama,
pazarlayanlara yararlıdır. Size yararlı olup olmadığını kendiniz hesaplayın.
Kırmızı ışık vererek yağları hareket ettiren, uzaktan bilmemne tutarak
belinizi incelten ithal malı cihazların leasinglerini kim ödeyecek ? Tabii
ki sizler.
Bu konuda sıkça sorulan sorular:
S: Para-medikal nedir ?
C: "Ben yaptım oldu" türü tüm uygulamalardır.
S: Kırmızı ışık vererek yağları hareket ettiren cihaza 14 seans girdim, ilk
başta iyi geliyor gibiydi, ama sonuçta hiç faydası olmadı. Binlerce lira
para kaptırdım, çok pişman oldum. Ama dergide okudum, şimdi yeşil ışık
verenleri çıkmış, iyi olduğunu söylüyorlar, ne dersiniz ?
C: Sakın acele etmeyin, iki ay sonra mor ışık verenleri gelecek.
TIBBİ PERİODİK KONTROLLAR
1. Kesinlikle yararlıdır.
2. Ama takıntı haline getirmek kesinlikle zararlıdır.
3. Her erkek yılda bir prostat kanseri taraması için PSA kan testi ve büyük
tuvaletinde gizli kan testi yaptırmalıdır.
4. Her kadın yılda bir vaginal smear aldırmalı ve meme ultrasonu
yaptırmalıdır. 50 yaşından sonra her iki yılda bir mammografi ve kemik
erimesi taramasına girmelidir.
5. HDL, yani iyi kolesterolünü 65'ten yüksek tutabilenler, kalpten ve
tansiyondan pek ölmezler. Ama her altı ayda bir kolesterol baktırmak için
laboratuara koşanların trafik kazası geçirme riskleri daha yüksektir.
Yani uyanık olun, ama takıntı haline getirmeyin.
SAĞLIKLI YAŞAMANIN ÖN KOŞULU NEDİR ?
1. Sağlıklı yaşamanın ön koşulu annenizi ve babanızı iyi seçmektir.
Bu konuda sıkça sorulan sorular:
S: Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz, annemizi babamızı nasıl seçelim yahu
?
C: İyi ya, ben de onu anlatmaya çalışıyorum zaten. Genetik mirasınızı
seçemezsiniz. Onun için ikide bir " takıntı yapmayın " deyip duruyorum ya.
Genetik mirasınız yaşamınızın % 60'ını düzenler. Sizin ayar
çekebileceğiniz pay sadece yaşamınızın % 40'ıdır. Ama şu şartla; 30 yaşınıza
hangi potansiyelle girdiyseniz, onun % 40'ını ayarlayabilirsiniz. 40 yaşına
kadar günde bir paket sigara içtiyseniz, her gün rakının dibine vurduysanız,
ondan sonra tövbe etseniz de yararı yok. Keyfinize bakın derim ben. Kanser
teşhisi konduğu gün sigarayı bırakanlara gülmeyiniz, siz de öyle yapardınız.
Sağlıklı yaşamanın ikinci koşulu kemer takmaktır. 100 metre ilerideki
bakkala dahi giderken kemer takmaktır. Arkada otururken bile kemer
takmaktır.
Sağlıklı yaşamanın üçüncü koşulu, sürat yapmamaktır.
Tanrı sizi korur. Sürat yapanları ve kemer takmayanları korumaz. Trafik
ölümleri önlenebilir ölümlerdir.
Yukarıda yazdıklarımla dalga geçmek, aleyhimde atıp tutmak, küçümsemek,
çürütmeye çalışmak serbest olup, her bireyin dediklerimi dikkate almayarak
geberip gitme özgürlüğü vardır.

Prof.Dr. Esat ORHON

29 Ocak 2013 Salı

Kanserde Doğru Bilinen Yanlışlar

İSTANBUL - İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen ve Europa Donna Meme Hastalıkları Koalisyonu Derneği işbirliğiyle gerçekleştirilen “Meme Kanserinde Yeni Yaklaşımlar Eğitim Toplantısı 2013” kapsamındaki halka açık oturumda, meme kanseri hakkında doğru bilinen yanlışlar açıklandı.

1-Her 6 ayda bir meme ultrasonografisi yaptırıyoruz. Mamografiye gerek yok, mamografi ışınları kanser yapıyor!
Meme kanserinin erken teşhisinde ana yöntem mamografidir.

2-Kadınlara 40 yaşın altında mamografi çekilmesi yanlıştır!
Eğer kişinin şikayeti yoksa tarama mamografisini 40 yaşın altında yapmıyoruz. Ancak kişinin ailesinde risk varsa, meme başından akıntı geliyorsa, memede kitle gibi bulgular varsa erken yaşta da olsa mamografi yapılabiliyor.

3-Meme MR’ı çektirince mamografi çektirmeye gerek yoktur!
Meme MR’ı çok hassas bir tetkiktir. Ancak meme MR’ı ve mamografi birbirini tamamlayan, birbirinin yerine geçmeyecek tetkiklerdir. Bu nedenle her yıl mamografi yaptırılmalıdır. Çünkü meme kanserinin birden fazla türü vardır. Meme kanserini 9 mm’nin altında yakalarsak tedavi etme şansımız yüzde 98 oranındadır. Meme kanserinin erken teşhis edilmesi çok önemlidir.

4- Meme kanseri tek tiptir, yaşlılarda daha yavaş seyreder!
Herkesin kanseri kendisine özeldir, kendisine aittir. Yapılan araştırmalara göre meme kanserinin yeni tipleri bulunmaktadır. Yaşlılarda yavaş seyrettiği doğru değildir, yavaş seyreden türleri de vardır, hızlı seyreden türleri de.

5-Meme kanseri ameliyatı sırasında yapılan incelemede lenf bezi temizse sonuç kesindir!

Az miktardaki kanser hücresi ameliyat sırasındaki incelemede yüzde 10-15 oranlarında görülemeyebilir. Ameliyat sonrasında yapılan patolojik inceleme sonucunda kesinleşir.

6- Mamografi ve biyopsideki tümör boyutları aynıdır!
Mamografi kanserin bulunduğu bölgeyi gösterir. Biyopsiden elde edilen sonuçla mamografiden elde edilen sonuç aynı olmayabilir. Mamografide elde edilen sonuçların çoğu zaman kanserle ilgisi olmayabilir.

7-Şeker kanser dokusunu büyütür!
Kanser hücreleri vücuttaki normal hücrelere göre daha fazla şeker tüketir, bu bilimsel açıdan bir gerçektir ve doğrudur. Ancak şeker tüketmek, kanseri tetikler veya hızlandırır diye bilimsel bir gerçeklik yoktur.

8- Kemoterapi bağışıklığı çökertir!
Vücudun bağışıklık sistemi ikiye ayrılır:
1-Kanserle savaşan asıl hücrelerin bulunduğu sistem.
2-Basit bağışıklık hücrelerinin bulunduğu sistem.
Kemoterapi kanserle savaşan asıl hücrelerin bulunduğu bağışıklık sistemine zarar vermez. Basit bağışıklık hücrelerine zarar verir.

9- Bağışıklık sistemini iyi beslenerek güçlendirmek mümkündür!
Bağışıklık sisteminin ilaçlarla baskılanmasına karşı yapılabilecek fazla bir şey yoktur. Mantar yesek bağışıklığımız güçlenir mi diye sorular soruluyor. Bu alanda besinlerin etkisiyle ilgili birçok bilimsel çalışma yapılıyor. Ancak tek başına bir besinin bağışıklığı güçlendirdiğine ilişkin bilimsel bir veri yok.

10- Kemoterapi sonrasında çıkan saçları boyatmak kanserin nüks etmesine yol açar!

Bu alanda çok bilimsel araştırma yapıldı. Ancak saç boyatmanın nüksü artırdığına ilişkin bir sonuç bulunamadı.

11-Meme kanseri olanlar doğuramaz!
Eğer bir kadına meme kanseri tanısı konulmuşsa erken dönemde doğurmasına izin verilmiyor. Ancak uzun bir dönemi hastalıksız olarak geçirebildiyse, bu yapılan testler ile de doğrulandıysa doktorunun izniyle gebeliğe izin veriliyor. Ya da genç hastalar söz konusu olduğunda, yumurta hücreleri ve yumurta dokusu saklanabiliyor.

12-Memenin tamamen çıkarılması kanserin sıçramasını önler!
Bilimsel araştırma sonuçlarına göre, meme koruyucu cerrahi ve memenin tamamen çıkarılması arasında, hastalığın nüksü bakımından fark yok. Meme tamamen çıkarılsa da hastalık nüksedebiliyor. Göğüs duvarında ya da başka organlarda nüks oluyor.

13-Ailesinde kanser yoksa meme kanseri görülmez, ailesinde varsa görülür!
Ailesinde meme kanseri bulunan kişilerde görülme riski vardır, ancak ailesinde meme kanseri hastası bir kişi olmaması o kişide de hastalığın olmayacağı anlamına gelmez. Bazı kadınlar meme kanseriyle ilgili gen mutasyonunu taşıyor ama hastalanmıyor. Bazıları hastalanıyor. Bunun garantisi yok.

14-Tamamlayıcı tıptan fayda görülmez!
Tamamlayıcı tıp ot, çöp kaynatmak değildir. Yoga, meditasyon, sanatla uğraşmak, hobi edinmek hastalar için son derece faydalıdır. Kanseri yenmiş kişilere biz daima uğraş edinmelerini öneriyoruz. Spor yapmalılar, beslenmelerine dikkat etmeliler. Kilo almak, östrojeni artırıyor, bu da kanser riskini artırıyor. Kiloyu korumak için günde tempolu olarak 45-60 dakika arasında spor yapılmasını öneriyoruz. Unutmayın ki vitrin bakarken yürümek spor olmuyor, tempolu olması gerekiyor.

15- Kanser taramasında PET-BT yüzünden fazla radyasyon alınıyor!
BT nedeniyle radyasyon ışını verildiği doğrudur. BT kanserin yerini belirlemede kullanılıyor. PET – BT gerçekten gerekliyse radyasyondan korkmak gereksizdir.

16- Radyoterapi süresince banyo yapılmamalıdır!
Yıkanmanın hiçbir olumsuz etkisi yoktur. Aksine duş almaya devam edilebilir. Ancak tahriş edici ürünler kullanılmamalı, lif, kese yapılmamalıdır. Bebe sabunu veya bebe şampuanı kullanılmalıdır.

17- Radyoterapi süresince küçük çocuklarla temas etmek radyasyon bulaştırır!
Radyoterapi sırasında radyasyon belirlenmiş bir hedefe yönelik olarak veriliyor. Örneğin ışını göğüs duvarına veriyorsak yumurtalıklara etkisi olmuyor. Radyoterapi bitince korkmadan çocuklarınıza, torunlarınıza sarılabilirsiniz. Çünkü radyasyonu eve götüremezsiniz.

18- Silikon taktırmak kanser riskini artırıyor!
Uzun yıllardır silikonun etkileri üzerinde bilimsel çalışmalar yapılıyor. Bunların sonuçlarına bakıldığında, memeye estetik amaçlı olarak silikon taktırmanın kanser yaptığına ilişkin bir bulguya rastlanmadı.

19- Meme kanseri ameliyatından sonra iki yılı tamamladım, risk geçti!
Meme kanseri aslında çok farklı klinik seyri olan bir hastalıklar grubudur. Aksine ameliyattan sonraki ilk 2 yıl tekrarlama riski yüksektir. Bu nedenle üç ayda bir kontrol yapılmalıdır. İlk 2 yıl yapılan takip çok önemlidir, aksatılmamalıdır.

20- İleri yaşta tüp bebek yaptırmak meme kanseri riskini artırır, psikolojik travmalar hastalığa yol açar!
Eğer kişide meme kanseri riski varsa, birden fazla tüp bebek denemesi nedeniyle alınan ilaçlar ve yoğun psikolojik zorlanmalar hastalığa zemin hazırlayabilir. Büyük acılar çekmek tek başına kanser için neden değildir. Öyle olsaydı deprem enkazında çocuklarını kaybeden tüm kadınların kanser olması gerekirdi. Bu tür olaylar direkt etkili değildir.

21- Paraben içerikli kozmetikler, antiperspirant deodorantlar kanser yapar!
Paraben içerikli kozmetiklerin kanser yaptığı ya da terlemeyi önleyici antiperspirant deodorantların kanser yaptığıyla ilgili bilimsel bulgular yoktur. Talk pudrası içeren deodorantları deneyimsiz hekimler, memede mikrokalsifikasyon olarak değerlendirebilir. Ama alanında deneyimli hekimler bunun kanser odağı olmadığını kolaylıkla anlar.

22- Her yıl mamografi yaptırmaya rağmen kanser çıkar!
Meme kanseri eğer ele geliyorsa 8-10 yaşındadır. Yani 15-17 mm civarındadır. Tüm bu taramalarla ana amaç, ele gelmeden yakalamaktır. Bu nedenle tutabileceğimiz balıkların peşinden koşuyoruz. Tümör mamografinin görüntüleme alanı dışında kalıyorsa atlanabilir. Ancak hekim böyle bir şüpheyle ek incelemeler yaparak kesin bir sonuca ulaşmaya çalışır.

23-Kemoterapi sırasında saç boyatılmaz, zararlıdır!
Eğer kötü bir saç boyası kullanılırsa saçlar dökülebilir. Çünkü sindirim sistemi tümörleri ve metastazlarda kullanılan bazı ilaçlar vardır. Bunların etkisiyle zaten saçlar dökülür bir de kötü boya bu dökülmeyi artırır. Kına yapılmasını önerebiliriz, besleyici etkisi vardır. Organik boyayla boyayabilirler.

24- Lazer epilasyon kanser riskini artırır!
Lazer epilasyonun kansere yol açtığı ya da riski artırdığına dair bilimsel bir araştırma sonucu yoktur.

25- Meme alındıktan sonra silikon takılması zararlıdır!
Artık tüm dünyada meme kanseri nedeniyle tüm meme alınırken (mastektomi ameliyatı yapılırken) aynı seansta meme silikonu da takılabilir. Hastaya bir zararı yoktur.

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Medikâl Onkoloji Bilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. N. Serdar TURHAL
(Ntv röportajıdır. )

KANSER HASTALARINDA REHABİLİTASYON


• Kanser günümüzde yaygın bir hastalık haline gelmiştir ve önemli bir özürlülük nedenidir. Her yıl dünyada 12 milyondan fazla insan kanser tanısı almaktadır. Dünya nüfusunun giderek yaşlanmasıyla birlikte kanser sıklığı da artmaktadır. Kanser hastalarının %76’sı 55 yaş üzerindedir. Ülkemizde de kanser sıklığının ilerleyen yaşla birlikte arttığı ve en sık görülen kanser türlerinin erkeklerde akciğer kanseri, kadınlarda meme kanseri olduğu bilinmektedir. Kanser dünyada pek çok ülkede ölüm nedenleri arasında kalp hastalıklarından sonra ikinci sırada gelmektedir ve ölümlerin dörtte birinden sorumludur. Son yıllarda tanı ve tedavi seçeneklerinin artması ile kanser hastalarının yaşam süresi uzamıştır. Bununla birlikte kanserli hastalar; kanser, tedavisi ya da her ikisinin yol açtığı birçok fiziksel ve emosyonel problem ile karşılaşmakta ve bunlar yaşam kalitesinde azalmaya neden olmaktadır. Dolayısıyla kanser hastalarının tanı ve tedavilerinin her aşamasında (tanı, tedavi, tedavi sonrası, nüks ve terminal dönem) rehabilitasyon uygulamaları oldukça önemli bir yer almaktadır. Kanser rehabilitasyonu kanser hastalarına hastalığın ve tedavilerin belirlediği sınırlar içerisinde maksimum fiziksel, sosyal, psikolojik ve mesleki fonksiyonların kazandırılmasına yönelik yaklaşımları ifade eder. Rehabilitasyon gereksinimleri spesifik tümör tiplerine göre farklılıklar göstermekle birlikte rehabilitasyon programlarının genel prensipleri ortaktır. Tüm rehabilitasyon programlarının ortak hedefi kanser ve tedavisinin neden olduğu fonksiyonel yetersizliklerin belirlenmesi ve ardından fonksiyonel bağımsızlığı arttırmak için uygun olan tüm fiziksel tıp ve rehabilitasyon yöntemlerinin uygulanması ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesidir. Yapılan çalışmalar tüm kanser tiplerinde, metastatik hastalık varlığında ve terminal dönemdeki kanser hastalarında bile kanser rehabilitasyon programlarının etkin olduğunu göstermiştir. Bunun sağlanabilmesi için onkoloji ve kanser rehabilitasyon departmanlarının işbirliğinin olduğu multidisipliner ekip çalışması gereklidir.

Kanser rehabilitasyonu her hastaya spesifik olarak planlanmalıdır. Hedefler belirlenirken hastalığın özellikleri, yarattığı sınırlamalar, hastanın çevresel koşulları ve sosyal destek düzeyi dikkate alınmalıdır. Gerçekçi hedeflerin belirlenmesi, bunların hasta ve yakınları ile paylaşılması rehabilitasyon programlarının etkinliğini arttırır. Hastanın ailesi ve yakınları rehabilitasyon sürecinin aktif katılımcıları olmalıdır. Eğitim ve psikososyal danışma programın önemli bir komponentidir.

Kanser rehabilitasyonu ayaktan ya da yatan hastalara uygulanabilir. Akut dönemde hasta ilgili klinikte ya da rehabilitasyon kliniğinde yatarken, konsultasyon düzeyinde ya da ayaktan hasta olarak ve ev programı olarak uygulanabilir. Bu konudaki karar hastanın özelliklerine, gereksinimlerine ve rehabilitasyon yaklaşımlarını tolere etme düzeyine göre belirlenir. Ayaktan rehabilitasyon uygulamaları daha çok lenfödem, kontraktür, ağrı, mobilite ve kendine bakım gibi spesifik kas iskelet sistemi ya da yumuşak doku problemlerine yöneliktir. Evde terapi hizmetleri ve palyatif bakım programları ile kanser hastalarının yaşam kaliteleri ve fonksiyonel durumlarına önemli katkılar sağlanabilmektedir.

Kanser rehabilitasyonu; önleyici, restoratif, destekleyici ve palyatif olmak üzere dört evreye ayrılır. Önleyici rehabilitasyonda, kanser ve tedavisi sonucunda beklenen fonksiyonel morbidite azaltılmaya çalışılır. Örneğin cerrahi öncesi hastaya solunum egzersizlerinin ve sekresyonların temizlenmesinin öğretilmesi, postoperatif dönemde komplikasyon riskini azaltır. Restoratif evrede hastalık ve tedavilere bağlı oluşan sorunların aşılması, hastalık öncesi fonksiyonel düzeye dönülmesi ve maksimum kapasitenin arttırılması amaçlanmaktadır. Destekleyici evre hastalığın ve tedavi gereksiniminin devam etmesi ve fonksiyonel değişikliklerin olması ile karakterizedir. Bu evrede rehabilitasyonun amacı fonksiyonel değişiklikleri sınırlamak ve fonksiyon kaybının oluşturacağı problemleri azaltmaktır. Beyin tümörlerinde kognitif rehabilitasyon, kemik ve yumuşak doku tümörlerinde ekstremite koruyucu cerrahi sonrasında uygulanan ambulasyon egzersizleri, denge ve derin duyu rehabilitasyonu destekleyici rehabilitasyona örnektir. Palyatif amaçlı rehabilitasyonda hastalık ileri evrededir. Bu dönemde temel hedefler; başta ağrı olmak üzere semptomların kontrolü, inaktiviteye bağlı komplikasyonların önlenmesi, mobilite ve bağımsızlığın mümkün olduğunca arttırılması, uygun ortez ve cihazlarla hastanın desteklenmesidir. Ayrıca emosyonel destek sağlanması ve ailenin bakım konusunda eğitilmesi de gereklidir.

Kanser hastalarında fonksiyonel yetersizliğe yol açan ve rehabilitasyon gereksinimi oluşturan pek çok durum söz konusudur. Bunlar; yorgunluk, güçsüzlük, dekondüsyon, ağrı gibi genel sorunlar olabileceği gibi spesifik kanser tiplerinde daha ön planda olan mobilite sorunları, kendine bakım sorunları, iletişim sorunları, yutma güçlüğü, lenfödem, bası yaraları, paraneoplastik nöromusküler sendromlar, beyin metastazı, omurilik metastazı, osteoporoz, mesane-barsak disfonksiyonu, seksüel disfonksiyon ya da kemoterapi ve radyoterapiye bağlı yan etkiler gibi pek çok durum olabilir.

Ülkemizde kanser rehabilitasyonu, tüm dünyada olduğu gibi diğer ana rehabilitasyon alanları (inme, omurilik yaralanması, travmatik beyin hasarı...) ile karşılaştırıldığında daha az ilgi görmüştür. Bunun nedenleri; kanserli hasta grubunun fonksiyonel kayıplarının yeterince tanımlanamaması, rehabilitasyon hizmetlerinden haberdar olunamaması, hasta ve ailesinin yeterince bilgilendirilmemesi ve hastaların rehabilitasyon kliniklerine yönlendirilmemeleridir.

Son yıllarda fizik tedavi ve rehabilitasyon kliniklerinde giderek artan sayıda kurulan kanser rehabilitasyonu servisleri kanser tanısı ile izlenen hastalara çok yönlü ve kapsamlı tedavi yaklaşımları sağlayabilecek pozisyondadır. Kanser ile ilgili temel tedavilerin yanısıra uygulanacak kapsamlı kanser rehabilitasyon programları kanser hastasının fiziksel, ruhsal, sosyal yönden iyileşmesine katkıda bulunarak yaşam kalitesini iyileştirecektir.

Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzman Hekimleri Derneği Adına
Doç.Dr.Meltem Dalyan Aras